1 Kasım 2009 Pazar

27/12/2003 Hakan

Bıçağın ışıltısı yüzüme gelmesin diye özel bir çaba harcıyorum. Bu şekilde kesmek daha zor oluyor. Hem de sol elimdeyken. Her zamanki gibi acaba bunu biri farkeder mi diye kısa bir an düşünüyorum. Pencereden bakmak istiyor canım. Sık sık istersiniz bunu. Bir kaç ağaç gördüğümü sanıyorum. Sadece emin olamayacağınız kısa bir anda ağaçları düşünüyorum. Maydanozlar ağaçta yetişmiyorlar. Maydanozları yemem gerekip gerekmediğini düşünüyorum kısa bir an, yemeğime geri dönüyorum. Çevremde oturan pek fazla kişi yok. Komik bir biçimde hepsi aynı şekilde sallanıyorlar. Bunda ne var ki diyorum içimden. Ben de sallanıyorum. Buna engel olmaya çalışacak değilim. Yeniden dışarıya bakıyorum beşamel soslu patatesimi çiğnerken. Bu sefer güzel gözlerime takılıyor gözüm. Gözlerimin çerçevesinde fon sürekli değişiyor. Zaman gibi akıp gidiyor ve ben bir damla yaş ile resmi tamamlıyorum. Hayır hayır kimse görmüyor ağladığımı. Çünkü bunları zaten sadece hayal ediyorum. Yemekli falan da değil zaten vagon. Hiç yemekli bir vagonda seyahat etmedim. Nasıl bir şey olduğunu düşünüyordum kısa bir an.

Ankara’ya gidiyorum Hakan’ı görmeye. Daha çok var mı varmama bilmiyorum. Ellerimi kavuşturmuşum. Saatime bakasım yok. Kol saati kullanmam. Ellerimi kullanarak iç cebimden çıkarmam gereken cep telefonumdan ve saatinden bahsediyordum. Her neyse. Pencereden dışarı bakmamın bir anlamı yok. Dışarısı karanlık. Uyurum diye gece yolduluğu tercih etmişim ancak trende uyumak çok kolay değil.Mika eşya raflarından insan yüzleri yansıyor ard arda. Bu komik bir manzara.Nesi vardı eski metal rafların diyorum içimden. Şu ilerdeki kız hala bana bakıyor mu acaba? Yol boyunca kaç kere kesişti bakışlarımız.

Gözlerimi kapatıyorum. Bu kez hayal kurmak için değil. Sıyrılmak istiyorum tüm duygularımdan, sonra ardımda bıraktığım şehirden, insanlardan. Hem o sırada aynı vagonda bulunan hem geçmişimde kalan. Çok takıntılıyım bu konuda kabul ediyorum. Gerçeklere dayanamayınca yine haayllere dalıyorum. Çünkü Ankara’da çok kalmayacağım ve yine geri döneceğim. Herşey eskisi gibi olacak.

Yavaşlıyor tren. Beceriksiz tren sürücüsü (makinist kelimesini hiç sevmem) frene biraz erken basıyor. Açmak istemediğim ellerimi açarak öndeki koltuğa tutunuyorum ki kafam çarpmasın. Hazır fırsat varken saate bakıyorum az kalmış son durağa. Eylemsizlik mi diyorlardı buna diyorum gözümü kapattığım gibi. Evet diyor gözlüklü çilli bir kız. Saçlarını iki yandan toplamış. Kocaman tokaları var. Sen diyorum benim yarattığım bir hayal olamassın çok klasik bir tipin var. Hemen hemen bütün Amerikan filmlerinde sinir kızları sen canlandırırsın diyorum. Oralı bile olmuyor. Aslında diyor eylemsizlik hiçbirşey yapmadan oturmaktır. Ben de sıra bana geldi diye düşünüp hayır diyorum eylemi olmayan cümlelerdir. Bir kaç edebi örnek sıralamak istiyorum sinir kız hayır hayır diyor.. İnsanların kendilerine karşı yapılan haksızlıklara hatta başkalarına yapılan haksızlıklara da ses çıkarmadan eylem yapmadan evde oturmalarıdır eylemsizlik diyor. Elimin tersiyle itiyorum sinir kızı. Başka şeyler hayal etmek istiyorum. Tam yeni bir konu seçmeye çalışırken sırtımda bir ağırlık hissediyorum. Sinir kız sırtıma atlamış beni boğmaya çalışıyor olmalı.. Hiçbir zaman yeni ve tanımadığın bir düşman edindiğinde onu arkana almamalısın diyorum kendi kendime. Uyanıyorum ki bilet kontrolcüsü adam (kondüktör kelimesinden nefret ederim) sırtıma dokunuyor. Aslında adamın elleri öyle büyük ki hem enseme hem omuzuma hem de hem de sırtıma aynı anda dokunabiliyor. Geldik delikanlı hadi uyan diyor. O anda sinir kızı unutmak için kesiştiğimiz kızı arıyor gözlerim mika yansımalarda. Çoktan yerinden kalkmış olduğunu görüyorum. Benden bir cevap beklemeden giden bilet kontrolcüsü için şöyle diyorum sessizce. Zatyen uyanıksam neden uyan diyorsun. Yok uyuyorsam neden konuşuyorsun. Ama kızamıyorum ona o kadar üstün zekalı olsa başka bir iş yapardı hem iyiki uyandırdı yoksa ne zaman uyanırdım kimbilir. Tren duralı ne kadar olmuş bilmiyorum. Ama hala insanlar var peronlarda. Gözüm Hakan’ı arıyor. Çok geçmeden de buluyor. Sarılamayacağı kadar uzaktan kollarını açıyor. Bu çocuk sevgisini göstermekten çok hoşlanıyor diyorum içimden. Ama benim canım kollarımı kaldırmak istemiyor. Elbette kavuşturmuş falan değilim. Bu yürürken dengesizce olur. Hatta trenden inerken peronla tren arasına düşebilirsiniz. Hakan mutlu. Yüzünden anlaşılıyor Aslında gözlüklerinden bile anlaşılıyor mutlu olduğu. Gözlerinden diyemeyeceğim çünkü diğer insanlardan farklı olarak gözlükleriyle bir bütündür Hakan. Çıkardığı zaman onu asla tanıyamassınız. O da sizi tanıyamaz çünkü göremez. Bir tek soğuk ortamlardan sıcak ortamlara girdiğinde buğulanan camlarını silmek için mecburen çıkarır gözlüklerini. Bu detayı bana anlattığını hatırlıyorum. Tüm bunları düşünmek için epey zaman harcadığımı ve Hakan’ın kollarını bir kilometre ilerden açtığını düşünebilirsiniz ancak ben çok kısa bir anda birçok şeyi düşünebilecek hıza zaten sahibim.

- Vay kardeşim çok özlemişim yaa diyor.
- Ben de diyorum ama aslında onun kadar özlememişimdir muhtemelen. Hiç onun kadar sevemedim herhangi birşeyi.
- Anlat nasıl geçti yolculuğun diyor

Hep birşeyler anlatmamı ister. Dinlemeyi de seviyor. Hatta beraber geçirdiğimiz zamanların en az ¾ ünde ben konuşmuşumdur. Yanyana yürürken pek yüzüne bakmam insanların. Bir saniyeliğine bakıyorum onunla konuşurken. Bu çocuğun sakalları hiç eksik olmayacak yüzünden. Yeni traş bile olsa hep belli oluyor diyorum. Ama içimden. Elini de omzumdan indirse iyi olacak. Amma da bayılıyor dokunmaya ama söylemeyeyim, alınır mutsuz olur diyorum. Şöyle sağa doğru açılarak yürüyorum. Aptal olmadığı için anlıyor indiriyor ancak kendimi rahatsız hissettmemem için bu sefer sol omuzuma dokunuyor bir iki kez.

- Vay kardeşim ya harbiden çok özlemişim diyor.

Çok tutmadan elini bana ait olan omuzdan indiriyor. Şimdi daha rahatım. Konuşmaya başlayabilirim diyorum.

- Araban nerede? Sorusu şüphesiz duymak istediği şey değil ancak ona anlatacağım o kadar çok şey var ki. Zaten sonradan duyacakları karşısında alacağı zevk ona bütün patavatsızlıklarımı unutturacak.

Ona bütün gece sabaha kadar başımdan geçenleri anlatıyorum. Bazılarını sansürleyerek. Kah merak ettirerek kah edepsiz bir açıklıkla hiç durmadan konuşuyorum.

Normal zamanların aksine onunlayken işime ve diğer şeylere döneceğim aklıma gelmiyor. Sadece söylüyorum o da dinliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder