1 Kasım 2009 Pazar

9/1/2004 Sarı kaleme ithafen..

Tenis kortunun pek ışık almayan karanlık yanında gölgesi yüzüme çarptı. Önce kim veya ne olduğunu anlayamadım elbette. Yanına yaklaşınca yere çömelmiş tel örgülere bakıyor olduğunu gördüm. Ahmet naber? dedim cevap vermedi. Gözlerinin beyazını, onları hiç kırpmaksızın tellere bakışını seyrettim biraz. Ben ordada olmasaydım da o anda mı yapardı bunu bilmiyorum, bir sıçrayışta tellere asıldı. Ayaklarını istediği gibi konumlandıramadı ilk önce. Biraz çırpındı. Ellerinin kanamış olabileceğini düşündüm canım acıdı. “Sen bir cevhersin!” “İşlenmemiş bir cevher!” diye bağırıyordu. Yanında daha fazla durmak istemedim. Kaçarcasına çabucak ayrıldım yanından.

Ertesi gün öğleye doğru bankta oturmuşken geldi, yanıma oturdu. Bu sefer ismini söylemedim ona. Acaba Ahmet değil miydi ismi? Yanılmış mıydım? Kendine başka isim takmış olabilir miydi? Birşeyler söyledi. Çoğuna bir anlam veremedim. O nedenle yazmıyorum. Koştuğunu gördüm sonra. Yol kenarına dizilmiş ağaçlara tırmandı. Bir tanesini destek alarak hemen yanındakini tekmelemeye başladı. Ağaç yıllarca gömülü olduğu yuvasından ayrılmak istemiyor, her tekmeden ve iteklemeden sonra titriyor, silkiniyor, yapraklarını döküyor ama direniyordu. Ağaç direndikçe Ahmet sinirleniyordaha hızlı vuruyordu. Ağaç için çok üzüldüğümü hatırlıyorum. Eğer yere yıkıldığı anda bunun nedeni başka birşey olsa yanına gider onun için ağlardım belki de. Oysa ben sadece bakakalmıştım. Ahmet yanıma gelip oturdu. Gitmek istedim. Orada bulunmak için hiçbir nedenim yoktu ve aklı başında her insan giderdi. Gittim. “Kuruydu zaten!” “Ölüydü zaten!” diye bağırıyordu.

Son kez onu gördüğümde bir sarmaşığa atlıyordu. Daha önce kimse tarafından ne kadar ağırlık tartacağı test edilmemiş, hesaplanmamış, hatta üst kısımlardan sağlam bir bağlantısı olup olmadığı dallar arasından fazla sezilmeyen incecik bir sarmaşığa. 1-2 metreydi uçurumun başladığı yerden uzaklığı. Bir çukurun uçurum sayılabilmesi için yeteri kadar derin olmasını, oraya serbest düşme yapacak objelerin yerle buluştuklarında fiziksel yapılarında meydana gelebilecek hazarların büyüklüğü ile ölçtüğümden çukuru rahatlıkla bir uçurum olarak adlandırıyorum.

Deli ile akıllının arasında bir yerde değildi. İkisi birden de olamazdı. Belki aynı anda iki kişi olamaz ancak delilikten aşağıda akıllı olmaktan ise yukarıdaydı. Bunların birleştiği yerde her ne varsa Ahmet’te yoktu. Gözlerine bakmaktan korkardınız. Hatta onun hakkında düşünmek sizi korkuturduç Onun hakkında hikaye yazdığınızda hemen ölmesini istemek zorunda kalırdınız ancak eğer siz bunu yapmadan önce o sizin kendisini öldürmek istediğinizi sezerse bu hiç iyi olmazdı. Elbette sizin için iyi olmazdı. Çünkü onun için her halükarda hava hoştu. Öyle bir senaryo kurmalıydınız ki onu öldüreceğinizi asla anlamamalıydı. Belki ölümden çok bahsederek bunu yapabilirdiniz. Ölüm hakkında onu konuşturmaya çalışabilirdiniz. Ancak söylediklerinizi anlamayacağı için bir işe yaramayacaktır. Ben de yapabileceğim en iyi şeyi yaptım.

Onu son kez gördüm. Anlıyor musunuz? Belki ona bir daha bakmadım. Belki adını değiştirdim. Belki de başka bir şekilde açıklanabilir ancak onu bir daha görmedim nihai sonuçtur. Çünkü son kez onu gördüğümde bir sarmaşığa atlıyordu. O havadayken “Nereden biliyor düşmeyeceğini” diye sordum kendime Elinin kaymayacağını, sarmaşığın kopmayacağını.. Olsa olsa bir deli olabilirdi. Ya da herşeyi sizin anlamayacağınız bir hızda hesaplayan bir dahi. Kimbilir belki de sarmaşık değildi atladığı. Ama onu en son gördüğümde sarmaşığı yakalamıştı. Emin değilim..

Cünkü onu bir daha görmedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder