1 Kasım 2009 Pazar

18/1/2004 Veronica

O milyonlarcasından sadece biriydi. Kıvırcık saçları arkasında size baksa gözleri, her an ağlayacakmış sanırdınız. Hiç görmediği St. Petersburg’da doğmuş. Eğer bir gün eline bir hayalini gerçekleştirme fırsatı geçerse oraya gideceğini söylüyor. Minicik bir ağzı var Veronica’nın. İncecik narin elleri.. O ağızdan boyundan büyük sözler dökülüyor çoğu zaman. Elleri kendinden beklenmedik bir güçle yönlendiriyor tezgahlarını. Annesinin izinden gidiyor sonunu farklı umarak.. On seneyi geçmiş burada artık gezmediği yer kalmamış. Tutsak düşmüş Türkiye’de.. En çok da “bülbülü altın kafese koymuşlar..“ diyor. O kafes bülbüle ait bile değilmiş. Ona göre mutluluklar da kişilere ait değil. “Hep başkalarının mutlulukları bunlar” diyor. “Eğer mutluluk olsaydı ben görürdüm” diyor. “Çok gezen çokbilirmiş” diyorum gülüyor.

Mutlaka birşeyler satın alırım Cumartesi günleri Rus Pazarından, Veronica’dan. Evimde her ne kadar eski moda gözüken şey varsa oradandır. Eskiseler de hala kullanılabildikleri için tercih edilir ucuz Rus pazarı malları. Yok olsalar da kimse üzülmez, arkalarından ağlamaz gösterişsiz eşyaların.Oysa Veronica çok güzel. Yanlış yerde duruyor diyor insanın aklı ona baktıkça. Sonra aniden farkediyor herkes yanlış yerde duruyor o zaman.. Sanki tesbih taneleri gibi saçılmış insanlar sağa sola.. Aynı tesbihten gelmişler gibi belli ki hüzünleri aynı, gülüşleri aynı, esnemeleri gıdıklanmaları nedensiz.. Eski bir ip, görünmez, bağlıyor birbirine dağılmış insanları..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder