3 Kasım 2009 Salı

Dûja ile Hürban – Bölüm 2

Onu ilk gördüğü an ilk farkettiği şey özleminin sonsuz boyutu oldu. Kimbilir ne kadar zaman olmuştu görmeyeli. Bunu aslında iki gün bile olmuşsa bir önemi yok, ona çok uzun geldi demek için söylüyorum. Aradan geçen zaman bizim zamanımızdı onlarınkini bilemezdik. Hürban aceleyle ilk hamlesini yaptı:

H- Ölümsüzleştireceğim yaşadığımız şeyi. Buna engel olmaya çalışma!

D- İstediğini yapmakta serbestsin. Sonuçlarına katlanmak şartıyla insan herşeyi yapmakta serbesttir.

H- Beni tehdit mi ediyorsun diyeceğim ama sen yine öyle bir cevap vereceksin ki..

D- Dememiş olmayı seçmen için çok geç değil. Sana süre vereyim mi?

H- Tamam gerek yok. Zaten şu anda seninle mücadele edemem. Kendimi vermem gereken bir projem var ve bunun için malzeme depolamalıyım.. Hatırlıyor musun hani..

D- Dur öncelikle şu kitap fikri mi yine ortaya çıktı onu sormak istiyorum.

H- Evet biliyorum senden önce davranmamı iste..

D- Hürban sorun önce davranmakla ilgili değil. Zamanın doğru olduğundan emin olmadan bunu yapamazsın. Ne yazacaksın? Hatırlayabildiğin ne var söyler misin?

H- Ben durup anlamayı beklemek için zaman yok diye düşünüyorum. Hatta bence acele edilmesi gerekiyor. Bu benim fikrim ve evet sonuçlarına katlanacak ve bunu yapacağım.

D- Kitaplarla ilgili tek bir anın geliyor aklıma.. Hani şu okusunlar diye verdiğin kitapları kağıt diye topladılar.. Teşekkür de etmişler miydi?

H- Düzgün bir şeyimi iyi bir şeyimi hatırlıyor musun acaba Dûja?

D- (Gülümseyerek) Var mı orijinal bir fikrin bir sunum bir şablon? Beni öylece malzeme yapmana izin veremem.

H- Bir kere senden izin istemediğimi hatırlatayım hayatım. Hatırlayatım.

D- Hah! Gerçekten güzel kelime oyunu bu mu olacak farkın?

H- Bazı kelimeleri bilerek yanlış yazmayı düşünüyorum. Şifre veriyorum zannedecekler. Önceleri dizgi hatası sanılacak sonra sıklaşacak..

D- ....

H- Ne?

D- Şu dağları görüyor musun? Mum gibiler. Hani erirken ki halleri. Işığı ne gün ağarmasına benziyor ne gün batımına. Ben olsam öyle yaratırdım.. En azından bundan sonraki dünyalarımı..

H- Hangi dağları?

D- Ee? Yeni Sait Faik olacaksın yani öyle mi?

H- Ölüler yarışmaya devam eder. Oysa ben ölülerle yarışmam.. Yaşıyorum ben Dûja..

D- Buna yaşamak denirse Hürban..

H- Sen böyle olduğun için olduğum gibi olmaktan vazgeçemiyorum. Yani beni harekete geçirecek birşey yapmıyorsun. Bekliyoruz Dûja. Nereye kadar? Neyi bekliyoruz. Heryere Ne Zaman? yazıp durmuşsun.

D- Sen ne zaman okudun benim yazdıklarımı?

H- Boşver aklımdan gitmeyen çizimler, yazılar.. Kağıtların renkleri bile aklımda. Bazı şeyleri bu kadar net hatırlarken zamanı mekanı anlayamamak düşüncemi durduruyor..

D- Boşver bak sen de benim geldiğim noktaya geliyorsun işte..

H- Sen kalmaktan, durmaktan, beklemekten sabit olmaktan bahsedip duruyorsun. Bense değişimden, hareketten, aceleden bahsediyorum. Herşey değişiyor fikrinden hareket ediyorum. Kuşlar bile oruç tutar derdi babaannem Ramazanlarda. Bakıyorum gayet güzel otluyorlar oruç tuttukları yok!

D- Otluyorlar?

H- Yemliyorlar.

D- Yemliyorlar?

H- Güneşi bazı sabahlar kuşlar şeklinde hayal ediyorum Dûja.. Ne olmuş kuş sürülerine özenmiş onlar gibi parça parça.. Herkes birbirinin yerine oynuyor.. İnsan sonunda doğayı da kendine benzetti değil mi?

D- Güzel bağladın Hürban.

H- Biliyor musun kitabın kapağını hazırlattım bile.

D- Öyle mi..

H- Evet. Kapak için bir kaç tasarım içinde ilk yapılanı seçtim.. Sonrakiler daha güzeldi ama ilk olmanın anlamı güzel olmanınkinden daha fazlaydı..

D- (Gülümseyerek) Hürban?

Onu son gördüğü an ilk farkettiği, söylemek istediği şeylerin sonsuz boyutu oldu. Kimbilir ne kadar zaman sürmüştü birliktelikleri. Bunu aslında iki yıl bile olmuşsa bir önemi yok, ona çok kısa geldi demek için söylüyorum. Aradan geçen zaman bizim zamanımızdı onlarınkini bilemezdik. Dûja sessizce başını önüne eğdi..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder