22 Kasım 2011 Salı

Liseli Avı

S01E01: Çok uzun zamandır iyilik ve kötülük kavramları artık bizi tarif etmekte yetersiz kalıyor. İkiyüzlülük ve yalan dünyaya öylesine yayıldı ki, bu ortamda üremeye devam edersek gelecek nesiller kendilerine bile asla bir şey vaat etmeyecekler. Ticaret ahlaksızlaştı, Hukuk tamamen aldatmaca ve paçayı kurtarmanın bilimi oldu, Sanat üretimi kopyalamaktan ve taklit etmekten öteye geçemiyor. Akıllar eski güzel şiirlerde ne söylendiğini bile anlayamayacak kadar çürüdü. Bozulmanın bu denli hayatın her alanına sindiği başka bir devir olmamıştı. O zamanlarda insan eninde sonunda düzgün işlettiği diğer sistemlerinden güç alıp gerekli kaynakları sağlıyor ve düzeltilmesi gerekeni el birliğiyle düzeltiyordu. Eğer bu olmazsa ilahi adalet tecelli ediyor insanlar olan biten şeylere atasözleri yazıyordu. Bugünden sonra yapacaklarım hepinizin iyiliği için olacak. Bugün ders alıp düşünmeniz için. Bu içinizden en fazla %30’u kurtaracak. En azından %70’inizin ise yok edilmesi gerekiyor. Umarım başlattığım bu hareketle üzerimize düşen payı geçekleştireceğimiz sayıya ulaşacağız. Beni bulmaya değil, hedef olmamaya çalışın.
İpucu: Güç atmaktadır.


Sonunda kimilerinin uzun zamandır beklediği olmuştu. 2-3 kişiyi öldürdükleri için büyük bir heyecanla seri katil ilan edilen çapulcu takımının yıllardır dolduramadığı boşluğu dolduracak biri, Internet’teki ilk ilanından bir hafta sonra bahsettiği icraatına başlamıştı. Uçları sivriltilmiş arkaları kesilmiş örgü şişleriyle saldırdığı altı kişilik liseli bir grubun ikisinin ölümüne birinin yaralanmasına sebep olmuştu. Polis olayı araştırırken en çok okunan bloglardan birinde yayınlanan ilk uyarıyı geç de olsa fark etmişti. “Değerli” köşe yazarlarının neredeyse hiçbiri blogda yazılanların kısmen de olsa doğruluğunu tartışmaya cesaret edememişti. Şimdilik herkes ilk sezonun kaç bölüm süreceğine odaklanmıştı. İpucu bir hadisten alındığına göre Müslüman terör örgütü ilişkisi olabilirdi. Peki, neden hedef olarak masum lisesi çocuklar seçilmişti? Verilen yüzdelerden bir şey çıkarmak mümkün müydü? Buna benzer bir tehdit daha olursa Polise hemen ulaşacağı açıktı. Kullanıcı adının Üsküdar’da bir internet kafeden alınarak aynı gün yazının yazıldığı anlaşılıyordu. Eğer bunu o sırada tespit edemezseniz bu hiçbir işe yaramayacaktı. İnternet kafelerin hepsine kamera koydurmak imkânsızdı. Kafe sahipleri çoğu zaman yerlerine başkalarını bırakıyorlar, ayrıca kim olursa olsun kasaya bakanların ilk kez gördükleri kişileri hatırlamaları olanaksızdı. Hele olayın üzerinden 2 hafta geçmişse değil tam bir işlem saatinin günün bile önemi yoktu.


Olayı çözmek üzere toplanan ekibin başına Komiser İsmail getirilmişti. Analitik zekâsı ne kadar kuvvetli de olsa daha önce rastlamadığı türden bir olay karşısında her normal insanın yürüyeceği yoldan yürümeye başlaması kaçınılmazdı. Komiser ilk toplantılarında adamlarına bunun bir kişinin işi olamayacağına inandığını söyleyerek nedenlerini açıkladı. Örgü şişlerinin insan öldürecek hızda ve hedefe doğru düz atılmasını sağlayacak düzeneğin yapılmasıyla, internette 5 dakika gibi bir zamanda hem üyeliği yapıp hem de düzgün bir Türkçeyle bildiri yazmak aynı kişinin işi olamazdı. Ayrıca örnek verilen ticaret, hukuk ve sanat gibi disiplinler de birbirinden çok uzak duruyor bunlarda yaşanacak sorunların bir kişi tarafından tecrübe edilmesinin az ihtimal olduğunu tahmin etmişti. İçinde grubun yaşça genç ve yaşlı kişilerden oluştuğu yönünde bir his vardı. Ellerindeki tek somut ipucu olay mahallindeki görgü tanıkları olabilirdi fakat burası da hem araç hem insan trafiği yoğun Kabataş bölgesiydi ve kimsenin şahit olduğu bir şüpheli yoktu. Kurtulan çocukların tek hatırladığı arkadaşlarının ani ölümü ve sonrasındaki panik sahneleriydi. Eğer söyledikleri gibi her katil aslında yakalanmak istemiyorsa bu seferkinin yakalanması pek olası gözükmüyordu. Bu aşamadan sonra yapılacak en akıllıca şey internete girilecek sıradaki bildirinin anında keşfedilmesi olabilirdi. Bunun için olarak otomatik arama yapan programa olası bildirinin içinde geçebilecek kelimeleri yüklediler. Hükümet kanadında büyük internet şirketleriyle vergi problemleri çözülemediğinden Türk polisi hiçbir arama şirketiyle kendilerine anlık bilgi verilmesi yönünde anlaşamamıştı. Program doğru sayfayı çok geç bulup uyaracak olsa da yapabilecekleri tek şey buydu. Daha fazla kanıt için herkesin korkarak kabul ettiği gerçek benzer olayların devam etmesi gerektiğiydi.

S01E02: Bir rüya görmüştüm. Korkunç görünümlü orman yaratıkları tarafından kaçırılmış sonumu bekliyordum. Boyları iki metreye yakındı. Simsiyah tüylerle kaplı yüzleri, ellerinde mızrakları ile mücadele edilemez gözüküyorlardı. Sonra bir dokunuşluk canları olduğunu anladım ve teker teker hepsini hakladım. Zayıflıklarını fark ettikçe ben güçleniyordum onlar kaçışıyorlardı. Aslında lise gençliğinin bu örnekten hiç farkı yok. Hepsinin gözlerinde her daim süren bin bir çeşit korkuyu görebilirsiniz. Bu nedenle bu denli yoldan çıktılar ya. Bu nedenle hizaya sokulmaları gerekiyor ya. Bir hafta kadar parça arayacağım. Bu süreyi daha önce söylediğim gibi beni bulmaya harcamamanız gerektiğini anlamanız için veriyorum. Siz liseli canavarlara gelince, hedef olmamaya çalışın. Evet, güç atmaktadır.


Gazetelerin verdiği isimle “internet katilinin” sonradan anlaşılacağı üzere Güney Afrika’dan yayınladığı ikinci bildirisinin üzerinden bir hafta geçmeden parça toplamakla ne demek istediğini açıklayacak ikinci icraatını gerçekleştirmişti. Okul çıkış saatinde yolda yürüyen liseli gençlerin oluşturduğu bir kalabalığa rastgele sivri ufak araba parçaları fırlatılmıştı. Bu kez sadece bir kişi ölmüş, biri ciddi dört öğrenci yaralanmıştı. İkinci olayın ardından bütün liselerde güvenlik önlemleri artırılmıştı. Her ailede veya apartmanda en az bir liseli genç olduğundan artık tüm ülke bu konuyu konuşur olmuştu.


Komiser İsmail yapabileceği hiçbir şey olmadığını kabul etmek istemiyordu. Ancak hangi açıdan düşünürse düşünsün bu yöntemle avlanan birini bulmak olanaksızdı. Her şeyden önce kurban belli bir hedef değil bir kesimdi. Olay büyüdükçe benzer yollarla intikam alanlar çoğalacak biri yakalansa bile diğerleri durmayacaktı. Bu belki de bir uyanıştı, kendi konusunda bir devrin başlangıcını işaret ediyordu. Yeni bildiri yayınlanmadan ülkenin başka illerinde trafiği yoğun yol kenarlarında araçlardan ateş edilerek işlendiği anlaşılan cinayetler baş göstermişti. Hedef belli bir kişi olmadığı sürece -örneğin hayat kadınları- birçok aracın geçtiği yol kenarlarında araçtan vurulan hedefler arkadaki araçlar tarafından fark edilse bile yol akıp gittiği için çok geç oluyordu. Belki gerçekten bildirilerde yazıldığı gibi hedef olmaktan kaçınmaktan başka çare yoktu. Polis okullara iki olaydan yola çıkarak dikkat edilmesi gereken bildiriler dağıttı. Bütün bunlar aslında durumu kabullenip kendine yani düzene çeki düzen vermek anlamına geliyordu. Örneğin bildirilerde erkek öğrencilerin kravatlarını gevşetmeleri ve gömlek uçlarını sarkıtmaları halinde hedef olabileceği bile yazıyordu. Yine kız ve erkek öğrencilerin saç modellerine atıfta bulunuluyordu.


S01E03: Bizler kimlerin cezalandırılacağını seçemeyiz ancak kötülüğü elimizle işaret edebiliriz. Kötülük kara bulutları çeker. Uzaktan orada bir şeyler olacağını tahmin edebilirsiniz. Şimdi neden peşinizdekini unutup kendinizi düzeltmeniz gerektiğini anladınız mı? Biz bir kişi değiliz. Ve siz yerinizi bileceksiniz. Bu kokuşmuş düzeni kurtarmaya hayatınız pahasına çaba göstereceksiniz. Evet, küçük ve güçsüzsünüz.


Son bildiri polis bilgi işleminin S01E03 kelimesini 1 dakikada bir internette aramasıyla öncekilerden daha erken okunabildi. Blogun Avcılar’da bir internet kafeden güncellendiği ve ilk kez görülen sıradan bir Türk erkeği görünümündeki kullanıcının beyaz Şahin marka bir arabayla kafeye gelip 5 dakikada ayrıldığı ortaya çıktı. Bu bilgi yayılıp gereken önlemler alınınca olaylar sona ermişti. Ancak olayları sona erdiren gerçekte bu muydu yoksa artık ellerinde kitapları ve düzgün tavırlarla okullarına gidip geri dönen liselilerin olumlu yöndeki değişimleri miydi kimse bunun üzerinde durmadı.

17 Kasım 2011 Perşembe

Bir Haklı Cinayet

Balkonda sigara içen adam ne düşünür.. Nefretle içine duman çekip kendini azar azar öldürürken; bir başkasını öldürmekten daha doğal bir düşünce olabilir mi? Bir insanın bunca nefreti yalnızca kendine olamaz öyle ya!



Arada bir sakinleşiyor Recep, daha düzgün düşünebilmek için. Yoksa öfkesini kaybetmek gibi bir niyeti yok. Bugüne kadar hep iyi vatandaş olmuş, peki ya kazandığı ne? Kırk yaşına merdiven dayamışken 10 yıllık bir borçla alabildiği bir evden başka hiç birşeyi yok. Borç bitmeden ev onun bile sayılmıyor. Peki ya şu şerefsize ne demeli. Recep üniversitede dirsek çürütürken Turgut Efendi koyunlarını bırakıp büyük şehre göç etmeye karar vermiş herhalde.


- Ben yıllarımı bu şehirde geçirdim bir gün aklımdan ağaç kesmek gelmedi. Ya da dağ başında boş bulduğum bir araziyi sahiplenip seneler sonra ondan ne kazanabileceğimi hiç düşünmedim. Daha çok kim hakeder memleketin toprağını?


Turgut Bey Recep’in söylediklerini duymuş gibi o tarafa döndü. Recep irkilerek aniden kültablasına baktı. Sigarasından son bir nefes daha çekti. Turgut Bey’in Recep’i gördüğü yoktu. Öyle ya! O kimdi ki Turgut Bey onu farkedecekti. Yüzlerce dairesinden birini kakaladığı şehirli aptallardan biriydi Recep. Çevredeki yeni inşaatlarını süzüyordu Turgut Bey. Etrafında bir kaç kez dönerek herhalde neden ilerideki vadiyi de vakti zamanında sahiplenmediğini düşünüyordu. Ona sorsanız size bütün bu olup biteni edebi bir dille anlatamaz. Zaten atalarından genlerine geçen unsurların en birincisi de edep değil. Sadece ilkel bir canlının yaşama içgüdüsüne sahip Turgut Bey. Yaşam demek savaş demek. Savaş ise hile demek. Müslüman Turgut’un dininden anladığı bu. Daha çok kazanacak daha çok kurban kesecek belki ileride memleketine okul dikecek hastane yapacak. Şehirli aptallara kakaladığı sıfır maliyetli arazilerinin üzerine yaptığı binalarından kazandığı parayla belki milletvekili seçilecek daha fazla güçlenmek ve sayısız çocuğuna edepsiz bir servet bırakacak. Turgut Bey bilse çocuklarının kendilerine hiç birşey bırakılmasına ihtiyacı yok. Çünkü onlar da hayatı bir savaş olarak görüyorlar. Zaten babalarının yolundan gidecekler. Şimdi belki daha kolay olur savaşmak. Allah bilir bu sefer evlerinde ya da haremlerinde yatarken yerlerine savaşacak aptallar bulacaklar.


Recep düşündükçe kendini haklı buldu. Öfkesini haklı buldu. Birileri birşeyler yapmalıydı ancak yapmıyordu. 10 senelik bir borca girerek kendisine lüks diye satılan ikinci sınıf evinin sorunları mahkemelik olmuş hatta mahkeme 3 senedir devam ediyordu. Sonuçlansa ne olacaktı sanki? Recep sonucun öfkesini artıracağını bal gibi biliyordu. O halde kendisine bunu yapanı cezalandırmak için daha neyi beklemeliydi?


Turgut Bey siyah Mercedes’ine binerek, işlerini ayaklarını uzatarak takip ettiği villasına doğru yola koyuldu. Recep Mercedes’in arkasından gözlerini kısarak baktı.
- “Bunu kendim için değil herkes için yapacağım Turgut Efendi. Ve birgün bana hesap sorulursa ne diyeceğimi de gayet iyi biliyorum” dedi.


Cuma günü ilk iş olarak uzun zamandır isteksizce çalıştığı işinden ayrıldı. Nasıl olsa bir kaç ay minimum koşullarda idare edecek birikmiş parası vardı. Hayatında bir kez olsun öykülere konu olabilecek özel bir şey yapmak için kendine zaman yarattı. Turgut Bey’i iki hafta kadar izledikten sonra hangi günler inşaat alanında gecelediğini, hangi saatlerde gelip gittiğini öğrendi. Akşam marketten dönerken Mercedes’ine tekme atarak alarmı olup olmadığını test etti. Turgut Bey’e atalarından kalan bir başka gen de bu dağlı güveniydi. Ona gore kimse onun Mercedes’ine saldıramaya cesaret edemezdi. Zaten konu zenginler olunca polis iki kat çalışır, önlem almaya ne gerek vardı. Heryerde kameralar mevcut, sadık adamları kendisine zarar vereni iki saate bulur ibreti alem için gerekeni yaparlardı. Ağa dediğin yürekli olurdu. Ölümden korkmaz göğsünü gere gere tehlikenin içinde dimdik yürürdü. Zaten o herşeyi böyle elde etmişti.


Normalde dışarı pek çıkmayan Recep o günlerde apartmanın etrafını dolaşır ve markete sık gider olmuştu. Çektiği fotoğrafları değerlendirerek bir günde planını tamamladı. Yapması gereken tek şey yedek parçacıdan bir Mercedes S350 sol arka camı tedarik etmekti.


İki hafta sonra Perşembe akşamı Recep merhum annesinin şalvarını ve yeleğini giydi. Türbanını takıp aynı merhumenin yaptığı gibi yarı yüzünü gizleyerek, sırtında sıkıştırılarak sabitlemesini mümkün kılacak ölçülerde alt kısmı kesilmiş Mercedes sol arka camının bulunduğu bohçasıyla yangın merdivenlerine yöneldi. Site kameralarının kendisini görüntüleyemeyeceği çizgide ilerlerken her ihtimale karşı belini bükerek yürüyüp, sonradan inceleme konusu olabilecek muhtemel görüntülere nesne olmamayı garantilemek istiyordu.


Siyah Mercedes sol tarafı yeni inşaat alanına bakacak şekilde her zamanki yerindeydi. Hava karanlık ve soğuktu. Etrafta kimseler yoktu. Apartmanın garaj tarafından dolaşarak aracın arka camını kırdı. İçeriye dogru topladığı cam kırıklarının üzerine basarak aracın içine girdi. Bohçasından cıkardığı kesik camı iyice temizlediği kapının üst çerçeve bölümüne sıkıştırdı. Dışarıdan seçici gözle bakmayacak kimse birşeyler döndüğünü pek anlayamayacaktı. Yaklaşık bir saat sonra Turgut Bey kendine güvenen dimdik yürüyüşüyle arabasının yanına geldi. Ön kapıyı açıp aracına binerken bir yandan da cep telefonuyla bir numara çeviriyordu. İşle ilgili yeni öğrendiği şeylerden çıkardığı yapması gereken uyarıları daha fazla geciktirmeden ilgilisine bildirmek gibi bir özelliği vardı. Araba ilerlerken Turgut Bey gür sesiyle yer yer tehditkar ve kibirli konuştukça, tam arkasında aracın durmasını bekleyen Recep’in nefreti duyduklarından ötürü katlanıyordu.Recep kendisine yansıyan trafik lamba ışıklarından ve çevredeki yüksek binaların yansımalarından doğru yolda olduklarını anlayabiliyordu.


Villanın yoluna girdiklerinde Recep sesli olarak gülmemek için kendini zor tuttu. Sonunda hayatında gurur duyabileceği birşeyi yapmaya çok az kalmıştı. Usulca türbanı çıkarmak ve kırık cam parçalarının ses yapmamasına dikkat etmek zorundaydı. Turgut Bey villanın demir bahçe kapısını açmak için uzaktan kumandasına bastı. Recep’i baştan aşağı bir sıcaklık kaplamıştı. Ellerini titrememesi için ısırdı. Turgut Bey bahçeye girerken arabaya gaz verdiği sırada çıkan gürültüden fırsat bulan Recep türbanını tamamen sıyırarak hafifçe yerinde doğruldu. Bütün gücünü iki koluna verip kontak kapandığı anda türbanı Turgut Bey’in yüzüne sarıp koltugu destek alarak kurtulması imkansız bir kapan oluşturdu. Turgut Bey refleks olarak yüzünü saran içi ince muşamba kaplı türbandan kurtarmaya çalışıyor aklına başka birşey yapmak gelmiyordu. Recep hareketsiz kalan Turgut Bey’i 1-2 dakika fazladan beklemeden serbest bırakmadı. Daha sonra aceleyle kıyafetlerini çıkarmaya başladı.


Turgut Bey’in son karısı Semanur, dış bahçe kapısının sesini duymuş beyinin yanında misafir var mı diye perdeyi aralayıp bakmıştı. Her akşam yemeği hazırlayıp eve gelmesini bekliyordu. Yemek masasında son düzenlemeleri yaparken Turgut ağanın önceki eşlerinden Halime Hanım Semanur’a seslendi.
- Semaaa! Nerde kaldı bu adam? Bak hele camdan!


Semanur perdeyi aralayıp, bahçe kapısına doğru her zamanki heybetiyle dimdik yürüyen kocasını, ta ki karanlıkta seçilemeyinceye kadar gururla izledi. Sonra şaşkınlıkla ”Nereye gidiyor bu adam Halime Abla?” diye büyük hanıma döndü. İki kadın, uzun zaman sonra birbirlerini görmüş gibi bir müddet bakıştılar.. Ertesi gün inşaat sahası ve villadaki bütün kamera kayıtlarını inceleyen polisler de birbirlerine aynı ifadeyle bakıyorlardı..