7 Aralık 2011 Çarşamba

Rodeon - Doğuş

Bir günde neler değişebilir? İnsan bu soruyu duyduğunda 300 kelimeyle yaşadığı günlük hayatından cevaplar arar. Oysa gerçekte büyük değişimler için saniyeler bile yeterlidir. 45 saniyede yerle bir olan şehirler ve hayatlar biliriz. Yeni bir şehre taşınıp işini ve tüm hayatını değiştirmişse insan, geçmişini ve öğrendiklerini unutmak zorundadır. Her şey bazen hep birlikte değişmek zorundadır. Her nereye bağlandılarsa.. İpi tutanın ellerinde sonsuz sayıda olasılık ve her an bir tanesi seçiliverir. Bazen sizin için biri bu seçimi yapar. İşte o gün sadece sizin için değil herkes için her şey bir anda değişir. İşte bu gerçek, bugün insanın kaygılarını bir kenara bırakması için en güzel nedendir. 

Kahramanımız uykusunda bir süredir sürekli gördüğü ve hoşlanmadığı türden rüyalarından birini görüyordu. Artık rüyasız geçirdiği geceler yoktu. Ne de normal rüyalar kalmıştı. Hayatında hiç görmediği yüzleri, kişileri tanıyormuş gibi en detaylı halleriyle biliyor; hiç gitmediği mahallelerde apartmanları inşa detaylarına kadar algılıyordu. İlk zamanlarda daha önce düşünmediği fikirlerle sürekli sarsılıyor ve hemen uyanıyordu ancak zamanla tuhaflıklar merak uyandırmaya başlamış onu peşlerinden sürükler olmuştu. Rüyalar gittikçe uzuyordu. Mermerden yapılmış bir kent meydanında dikilmiş demirden şehir süsleri, Fuar alanı benzeri karmaşık mekânlarda tuhaf yarışmalara katılmak, iki tekerlekli arabalarla gündüz gece birinden kaçtığını bilmeden başkalarını kovalamak ya da öyle sanmak. Kelimelerle ifade edilemeyen birçok olgu içinde kaybolmak.. Uyandığında her şeyi hatırlamak ancak ne duyguyu ne olguyu kelimelere dökebilmek.. Unutmaya çalışmak ancak başaramamak.. O gece önce liseyi okuduğu okul bir alışveriş merkezine dönmüş kendisi içinde kaybolmuştu. Ardından üniversiteyi okuduğu binayı, yurtları, festivalleri gördü. Birden çok kişi oldu, birden çok şehirde bazen koştu bazen uçtu. Önceki aylarda gördüğü rüyalardan hatırladıklarını uyguladı. Giderek güçlendiğini hissediyordu. İlk günlerdeki gibi endişeden hemen uyanamıyor ancak uyandığında daha uzun süren rüya daha büyük bir problem oluyordu. Yorulmuştu. Tavana vurulmuştu. Çan kulesine tutunmaya çalıştı. Kulağında bir ses ona “yerçekimi var, nereye kadar tutunacaksın?” diye sorduğunda endişeleri katlanılmaz boyuta ulaşmıştı. Yapabileceği başka bir şey olmadığından tükürmekle sesi kovmaya çalıştı. Her şey öyle gerçekti ki uyandığında sağ omzunu ve yastığı ıslak buldu. Uyanmak bu muydu? Gerçekten odasında mıydı? Elini soğuk duvara bastırdı. “Şükürler olsun!” diye birkaç kez tekrarladı. Bu işin sonu nereye varacak diye düşünmekten kendini alamadı. Onca anlamsız rüya arasında aklında kalan şey bu kez sadece kulağında çınlayan ses olmuştu. 

Gördüğü şeyleri hiçbir zaman sahiplenmemişti. Neden olduğunu bilmiyordu ama belki sadece beyni yılların yorgunluğunu atmak istiyordu. Daha önce de rüyalarında kendini şaşırtmıştı. Beyninin ona beklenmedik sürprizler yapmasına alışıktı ancak başka birinin sesini duymak ona hiç “kendinden” olmuş bir şeyi çağrıştırmıyordu. Saatine baktı gülümsedi. Biyolojik saati onu uyanması gereken saatte uyandırmıştı. Çabucak hazırlandı ve evden çıktı. Aklında bu saatten sonra sadece tatil olmalıydı. Bugüne kadar bedenine ama daha çok beynine yeterince yüklenmişti. Artık uçağa atlayıp neredeyse hiç düşünmeyeceği günler geçirmek üzere güneye gitmenin zamanı gelmişti. Havaalanında insanlarla birlikte beklerken düşünüyordu. Acaba onu fark ediyorlar mıydı? Biraz daha dik oturdu. Bu kendine güvenen, her zamankinden daha tamamlanmış hisseden kendisini acaba tanısalar nasıl olabilirdi. Yine böyle insanların arasına karışabilecek miydi? Peki, herkesten uzaklaşırsa neleri özleyecekti? Yepyeni bir kendisini yaratabilecek miydi? Farklı olmanın güzelliğini fark etti. Farklı olmak yeri olmaksızın bile yerini bulmak demekti. Kendini özel hissediyorsan mutlaka bir nedeni olmalıydı. Bu gerçekle mutlu olmak için nedeni bilmesine gerek yoktu. 

Etrafındaki sıradan insanları görmeyerek sadece kurallara uyarak güvenlik kontrollerinden geçerek nihayet uçaktaki yerine oturmuştu. Pencereden ulaşabileceği en yüksek hıza ulaşıp bir rüya gibi yeryüzünden yükselişini seyretti. Çok geçmeden beyaz bulutların üzerinde beklentisinden, hatta asgari şartlarda kabul edebileceğinden çok daha yüksek bir hızda tatil cennetine doğru yol almaya başlamıştı. Önce biraz dergi karıştırdı. Ardından etrafındaki ilginç insanlara göz gezdirdi. Yolculuğun son kısımlarını uyuklayarak geçirmeye karar vererek gözlerini yumdu. Başını yumuşak koltuğa gömmeye çalışırken aniden bir ses ve sarsıntıyla irkildi. Uçak alçalmaya başladığı sırada bir kuş sürüsüne dalmış ve motorları alev almıştı. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıp birbirine bakışırken tok sesli bir kadın çığlığı asıl paniği başlattı. Kimi insanların gözleri çaresizlikle hesap sorabilecekleri birini ararken, daha bilinçli olmaya çalışan kimileri neden hala düşmediğini anlamadıkları solunum maskelerinin yuvalarını tırnaklıyordu. Kaptanın sakin olmaya çabalayan titrek sesi çok geçmeden duyuldu. Herkesin hayatını elinde tutan adam, panik yapılmaması ve uçuşun başında anlatılan güvenlik önlemlerine uygun davranılması gerektiğini vurguladı. Bunu sağlamak için de motorları çalışmasa bile bir uçağın süzülerek iniş yapabileceğini anlattı. Kaptana göre yaklaşık 5 dakika sonra sorunsuz bir şekilde ovaya inmiş olacaklardı. Kaptanın yalanlarıyla ilgili mantıklı tek şey bu tür durumlarda paniğin kimsenin işine yaramayacak oluşuydu. Belki bu nedenle teskin edici konuşma bazı insanlar üzerinde bir miktar işe yaradı. Panik, ölü sayısını çarpma nedenleri dışında artırmaktan başka ne işe yarayabilirdi ki? Yolcuların durumu istenildiği kadar sakin karşılayabilmeleri için motorların sadece durmadığı ancak yanmakta oldukları gerçeğini görmezden gelmeleri gerekirdi. Ayrıca uçakların yakıtları motorlarının da yer aldığı kanatlarında bulunuyordu. 

Kahraman “Hepimiz öleceğiz galiba...” diyerek gülümsedi. Sonunda saçma rüyalar görmekten, tatil özlemi duyarak yaşamaktan ve sayfalarca yazılsa da bitirilemeyecek nice acılarla dolu hayattan kurtulacaktı. Rüyasında tanıştığı sesi ikinci kez duyana kadar kendini böyle düşünmekle doğru yapıyor saydı. O an anladı ki korkudan kaçmakla korkuya sarılmak aynı şeylerdi. “Korkma! 5 dakikan var. Yapılması gerekeni yap!” Kahraman, yerinden kalkıp yanında kemerlerini bağlı oturanların üzerlerine basarak koridora zıpladı. Bagaj raflarını hızla açarak bulabildiği bütün montları kabanları üst üste giymeye başladı. Bulabildiği içi yumuşak giysilerle dolu kumaştan yapılma çantaları bir bir yere indirdi. Nihayet -yere çarpmaya saniyeler kala- kendini iki koltuğun altına, aralarına gelecek şekilde sıkıştırarak kendine doğru çektiği çantalarla etrafındaki boşlukları destekledi. Cenin pozisyonunda çarpmanın ona saatler sürmüş gibi gelen gürültüsünün ve sarsıntısının bitmesini bekledi. Bütün sesler kesildiğinde bekleme zamanının bittiğini anlayarak sürünerek kendini enkazdan olabildiğince uzaklaştırmaya başladı. Bütün gücü tükenmiş halde, sarsıntının etkisiyle başı dönüyor, bir yandan adrenalin etkisini kaybederken vücudundaki ezikler acı vermeye başlıyordu. Gözleri karardı. Enkazdan yeterince uzakta, baygın, uykuya daldı. 

Gözünü açtığında kendini merakla izleyenleri, ellerinde kameralarıyla bu anı fırsata veya anıya dönüştürmek isteyenleri gördü. Sanki bakan kendisi değildi. Ona yol gösteren ses artık onun sesi, eskiden özendiği beyninin kontrolsüz bilgeliği bilinçli benliği olmuştu. Boşluğa bakar gibi etrafına bakarak konuşmaya başladı. “Ben Rodeon. Şu an biliyorum ki uzun zamandır ismini korku koyduğunuz, neredeyse her şeyinizi yöneten ilkel duygunuzun, aslında ne kadar basit olduğunu öğreniyormuşum. Korkunun yerine geçecek henüz tanışmadığınız duygularla başa çıkmak için önce onu yenmeniz gerekiyordu. Bugüne kadar ona ya sarıldınız ya da ondan kaçtınız. Karanlıktan ne diye korktunuz ki? Bağrış çağrış sesler, kuş ölüleri, sivri bıçaklar, bolca eğreti çürümüş surat ve kanla dolu aptalca filmler henüz hiçbir şey bilmediğinizi gösteriyor. Nasıl yaşayabildiğim değil, neden hala yaşadığım önemli. Bugün asıl korkulması gerekeni bırakıp korkuyu Tanrı edinenlerin ayıklanmaya başlandığı gün. Bugün dünyada sadece değişeceklerden korkmayacakların yaşamaya başlayacağı gün. Ben Rodeon. Korkusuzların ve yeni insanın ilki. Sizleri sesimi dinlemeye davet ediyorum.” Rodeon şaşkın bakışlar arasında yattığı yerden kalktı. İnanmaya tereddütlü insanların arasından ve gözlerinden uzaklaşırken üzerindekileri birer birer çıkarıyordu…