17 Kasım 2011 Perşembe

Bir Haklı Cinayet

Balkonda sigara içen adam ne düşünür.. Nefretle içine duman çekip kendini azar azar öldürürken; bir başkasını öldürmekten daha doğal bir düşünce olabilir mi? Bir insanın bunca nefreti yalnızca kendine olamaz öyle ya!



Arada bir sakinleşiyor Recep, daha düzgün düşünebilmek için. Yoksa öfkesini kaybetmek gibi bir niyeti yok. Bugüne kadar hep iyi vatandaş olmuş, peki ya kazandığı ne? Kırk yaşına merdiven dayamışken 10 yıllık bir borçla alabildiği bir evden başka hiç birşeyi yok. Borç bitmeden ev onun bile sayılmıyor. Peki ya şu şerefsize ne demeli. Recep üniversitede dirsek çürütürken Turgut Efendi koyunlarını bırakıp büyük şehre göç etmeye karar vermiş herhalde.


- Ben yıllarımı bu şehirde geçirdim bir gün aklımdan ağaç kesmek gelmedi. Ya da dağ başında boş bulduğum bir araziyi sahiplenip seneler sonra ondan ne kazanabileceğimi hiç düşünmedim. Daha çok kim hakeder memleketin toprağını?


Turgut Bey Recep’in söylediklerini duymuş gibi o tarafa döndü. Recep irkilerek aniden kültablasına baktı. Sigarasından son bir nefes daha çekti. Turgut Bey’in Recep’i gördüğü yoktu. Öyle ya! O kimdi ki Turgut Bey onu farkedecekti. Yüzlerce dairesinden birini kakaladığı şehirli aptallardan biriydi Recep. Çevredeki yeni inşaatlarını süzüyordu Turgut Bey. Etrafında bir kaç kez dönerek herhalde neden ilerideki vadiyi de vakti zamanında sahiplenmediğini düşünüyordu. Ona sorsanız size bütün bu olup biteni edebi bir dille anlatamaz. Zaten atalarından genlerine geçen unsurların en birincisi de edep değil. Sadece ilkel bir canlının yaşama içgüdüsüne sahip Turgut Bey. Yaşam demek savaş demek. Savaş ise hile demek. Müslüman Turgut’un dininden anladığı bu. Daha çok kazanacak daha çok kurban kesecek belki ileride memleketine okul dikecek hastane yapacak. Şehirli aptallara kakaladığı sıfır maliyetli arazilerinin üzerine yaptığı binalarından kazandığı parayla belki milletvekili seçilecek daha fazla güçlenmek ve sayısız çocuğuna edepsiz bir servet bırakacak. Turgut Bey bilse çocuklarının kendilerine hiç birşey bırakılmasına ihtiyacı yok. Çünkü onlar da hayatı bir savaş olarak görüyorlar. Zaten babalarının yolundan gidecekler. Şimdi belki daha kolay olur savaşmak. Allah bilir bu sefer evlerinde ya da haremlerinde yatarken yerlerine savaşacak aptallar bulacaklar.


Recep düşündükçe kendini haklı buldu. Öfkesini haklı buldu. Birileri birşeyler yapmalıydı ancak yapmıyordu. 10 senelik bir borca girerek kendisine lüks diye satılan ikinci sınıf evinin sorunları mahkemelik olmuş hatta mahkeme 3 senedir devam ediyordu. Sonuçlansa ne olacaktı sanki? Recep sonucun öfkesini artıracağını bal gibi biliyordu. O halde kendisine bunu yapanı cezalandırmak için daha neyi beklemeliydi?


Turgut Bey siyah Mercedes’ine binerek, işlerini ayaklarını uzatarak takip ettiği villasına doğru yola koyuldu. Recep Mercedes’in arkasından gözlerini kısarak baktı.
- “Bunu kendim için değil herkes için yapacağım Turgut Efendi. Ve birgün bana hesap sorulursa ne diyeceğimi de gayet iyi biliyorum” dedi.


Cuma günü ilk iş olarak uzun zamandır isteksizce çalıştığı işinden ayrıldı. Nasıl olsa bir kaç ay minimum koşullarda idare edecek birikmiş parası vardı. Hayatında bir kez olsun öykülere konu olabilecek özel bir şey yapmak için kendine zaman yarattı. Turgut Bey’i iki hafta kadar izledikten sonra hangi günler inşaat alanında gecelediğini, hangi saatlerde gelip gittiğini öğrendi. Akşam marketten dönerken Mercedes’ine tekme atarak alarmı olup olmadığını test etti. Turgut Bey’e atalarından kalan bir başka gen de bu dağlı güveniydi. Ona gore kimse onun Mercedes’ine saldıramaya cesaret edemezdi. Zaten konu zenginler olunca polis iki kat çalışır, önlem almaya ne gerek vardı. Heryerde kameralar mevcut, sadık adamları kendisine zarar vereni iki saate bulur ibreti alem için gerekeni yaparlardı. Ağa dediğin yürekli olurdu. Ölümden korkmaz göğsünü gere gere tehlikenin içinde dimdik yürürdü. Zaten o herşeyi böyle elde etmişti.


Normalde dışarı pek çıkmayan Recep o günlerde apartmanın etrafını dolaşır ve markete sık gider olmuştu. Çektiği fotoğrafları değerlendirerek bir günde planını tamamladı. Yapması gereken tek şey yedek parçacıdan bir Mercedes S350 sol arka camı tedarik etmekti.


İki hafta sonra Perşembe akşamı Recep merhum annesinin şalvarını ve yeleğini giydi. Türbanını takıp aynı merhumenin yaptığı gibi yarı yüzünü gizleyerek, sırtında sıkıştırılarak sabitlemesini mümkün kılacak ölçülerde alt kısmı kesilmiş Mercedes sol arka camının bulunduğu bohçasıyla yangın merdivenlerine yöneldi. Site kameralarının kendisini görüntüleyemeyeceği çizgide ilerlerken her ihtimale karşı belini bükerek yürüyüp, sonradan inceleme konusu olabilecek muhtemel görüntülere nesne olmamayı garantilemek istiyordu.


Siyah Mercedes sol tarafı yeni inşaat alanına bakacak şekilde her zamanki yerindeydi. Hava karanlık ve soğuktu. Etrafta kimseler yoktu. Apartmanın garaj tarafından dolaşarak aracın arka camını kırdı. İçeriye dogru topladığı cam kırıklarının üzerine basarak aracın içine girdi. Bohçasından cıkardığı kesik camı iyice temizlediği kapının üst çerçeve bölümüne sıkıştırdı. Dışarıdan seçici gözle bakmayacak kimse birşeyler döndüğünü pek anlayamayacaktı. Yaklaşık bir saat sonra Turgut Bey kendine güvenen dimdik yürüyüşüyle arabasının yanına geldi. Ön kapıyı açıp aracına binerken bir yandan da cep telefonuyla bir numara çeviriyordu. İşle ilgili yeni öğrendiği şeylerden çıkardığı yapması gereken uyarıları daha fazla geciktirmeden ilgilisine bildirmek gibi bir özelliği vardı. Araba ilerlerken Turgut Bey gür sesiyle yer yer tehditkar ve kibirli konuştukça, tam arkasında aracın durmasını bekleyen Recep’in nefreti duyduklarından ötürü katlanıyordu.Recep kendisine yansıyan trafik lamba ışıklarından ve çevredeki yüksek binaların yansımalarından doğru yolda olduklarını anlayabiliyordu.


Villanın yoluna girdiklerinde Recep sesli olarak gülmemek için kendini zor tuttu. Sonunda hayatında gurur duyabileceği birşeyi yapmaya çok az kalmıştı. Usulca türbanı çıkarmak ve kırık cam parçalarının ses yapmamasına dikkat etmek zorundaydı. Turgut Bey villanın demir bahçe kapısını açmak için uzaktan kumandasına bastı. Recep’i baştan aşağı bir sıcaklık kaplamıştı. Ellerini titrememesi için ısırdı. Turgut Bey bahçeye girerken arabaya gaz verdiği sırada çıkan gürültüden fırsat bulan Recep türbanını tamamen sıyırarak hafifçe yerinde doğruldu. Bütün gücünü iki koluna verip kontak kapandığı anda türbanı Turgut Bey’in yüzüne sarıp koltugu destek alarak kurtulması imkansız bir kapan oluşturdu. Turgut Bey refleks olarak yüzünü saran içi ince muşamba kaplı türbandan kurtarmaya çalışıyor aklına başka birşey yapmak gelmiyordu. Recep hareketsiz kalan Turgut Bey’i 1-2 dakika fazladan beklemeden serbest bırakmadı. Daha sonra aceleyle kıyafetlerini çıkarmaya başladı.


Turgut Bey’in son karısı Semanur, dış bahçe kapısının sesini duymuş beyinin yanında misafir var mı diye perdeyi aralayıp bakmıştı. Her akşam yemeği hazırlayıp eve gelmesini bekliyordu. Yemek masasında son düzenlemeleri yaparken Turgut ağanın önceki eşlerinden Halime Hanım Semanur’a seslendi.
- Semaaa! Nerde kaldı bu adam? Bak hele camdan!


Semanur perdeyi aralayıp, bahçe kapısına doğru her zamanki heybetiyle dimdik yürüyen kocasını, ta ki karanlıkta seçilemeyinceye kadar gururla izledi. Sonra şaşkınlıkla ”Nereye gidiyor bu adam Halime Abla?” diye büyük hanıma döndü. İki kadın, uzun zaman sonra birbirlerini görmüş gibi bir müddet bakıştılar.. Ertesi gün inşaat sahası ve villadaki bütün kamera kayıtlarını inceleyen polisler de birbirlerine aynı ifadeyle bakıyorlardı..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder